Devrimci bir ordu gereklidir; çünkü büyük tarihsel meseleler yalnızca kuvvetle çözülebilir ve modern mücadelede kuvvetin örgütlenmesi, askeri örgütlenmeyi ifade eder. (Lenin)
Emperyalizm çağındaki sınıf mücadelesinin deneyimi bize şunu öğretmiştir:
İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, silahlanmış burjuvazi ve toprak ağalarını ancak silahın gücüyle yenebilirler; bu anlamda, bütün dünyanın ancak silahlarla dönüştürülebileceğini söyleyebiliriz. (Mao Zedung)
Yoldaşların da bildiği gibi, Hindistan Komünist Partisi (Maoist), Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu ile Parti önderliğindeki Devrimci Kitle Örgütleri ve Devrimci Halk Komiteleri, şu anda “Kaga0ar” adı verilen kuşatma ve yok etme kampanyasını boşa çıkarmak amacıyla bir karşı‑kampanya geliştirmeye uğraşıyor. Bu kahramanca girişim, haklı olarak Uluslararası Komünist Hareketin tamamının ilgi odağıdır ve kimse buna kayıtsız kalamaz. Daha önce de belirttiğimiz gibi:
Bugün, dünyadaki komünistler için Hindistan Komünist Partisi (Maoist), Uluslararası Komünist Hareket’te buğdayı samandan ayıran üç büyük kırmızı bayrağı temsil etmektedir:
- Marksizm-Leninizm-Maoizm’in revizyonizme karşı savunusu.
- Halk Savaşı yolu ile barış anlaşmaları, uzlaşma ve teslimiyet yoluna karşı mücadele.
- Yeni Demokratik Devrim’in bayrağı; emperyalistlere bağımlı yarı-feodal ülkelerde köylüyü anti-emperyalist mücadelenin temeli olarak görmek ve bunun aksini iddia edenlere karşı durmak. (Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in görkemli kuruluşunun 20. yıldönümünü kutlayalım ve bu bayrağı yükseklerde tutalım, EKB, Eylül 2024)
Bugün biz, Enternasyonal Komünist Birlik (EKB) olarak bu tutumu yeniden teyit ediyor ve bunu başlangıç noktası olarak alarak, mevcut durumla ilgili tutumumuzu ilan ediyoruz.
Kitleler ayaklandığında, eski düzenin çöküşü hızlanır.
Endonezya’da başlayıp Nepal, Filipinler, Peru, Madagaskar ve Fas’ı sallayan ve hâlen daha da güçlenerek devam eden, Ezilen Uluslar’daki yeni nesil isyancı gençlerin öncülüğünde gerçekleşen son halk ayaklanmaları dalgası, Kitlelerin Gücü’nün muazzam bir tezahürüdür — kitleler ayağa kalktığında yeryüzü sarsılır, gökler gürler ve eski düzen çöker. ABD emperyalizmine ve İsrail katillerine karşı sarsılmaz Ulusal Direnişinde Filistin Halkının derinden ilham verici kahramanlığıyla beslenen, Ezen Uluslarda büyüyen ve giderek daha mücadeleci hale gelen anti-emperyalist hareket, kendini dünyanın hakimi ilan edenlerin kalelerinde yaşayan proletaryanın derin uykusundan uyandığını ve yenilenen gücüyle kendi şanlı geleneklerine layık olduğunu kanıtladığını göstermektedir. Bu en son dönemde, Ekvador (devam eden grevler) ve Fransa (Eylül ayındaki mücadeleler) proletarya ve halklarının mücadeleleri, aralarındaki belirgin farklara rağmen, öne çıkmaktadır; çünkü bu hareketler, en geniş ve en derin kitlelerin belirleyici alan ve kesimlerinde komünistlerin önemli etkisinin olduğu ve çok daha az kendiliğinden karakter taşıyan hareketlerdir. Dünya barış içinde değildir, hiç olmadı; ancak büyük kitle mücadeleleriyle giderek daha fazla çalkalanmakta ve bu mücadeleler, yeni şafakların habercileri olarak, devrimin hâlâ en temel eğilim olduğunu bir kez daha doğrulamaktadır. Dünyadaki dengesiz gelişim içinde devrimci durum güçlü bir biçimde kendini göstermektedir.
Bütün kapitalist sistem, en son ve nihai aşaması olan emperyalizm, genel bir kriz içindedir ve bu kriz giderek hızlanmaktadır. Emperyalistlerin savaş kışkırtıcılığı, özellikle ABD emperyalizminin kendi gerilemesini durdurma çabaları ve kaybettiği konumları yeniden kazanma arzusu nedeniyle tetiklenmekte, bu durum ise emperyalist devletlerin militarizasyonunda muazzam bir artışa yol açmaktadır. Tüm alanlarda gericilik, faşizme doğru artan eğilim ve kitlelerin çalışma ve yaşam koşullarında on yıllardır görülmemiş ölçüde büyük bir bozulma, tüm dünyada gerçeklik olarak karşımızdadır. En korkunç lüksün mevcut olduğu bir dünyada, 673 milyon insan yetersiz beslenmekte ve 2,6 milyar kişi insan onuruna uygun beslenmeyi karşılayamamaktadır.
En kritik durum, bürokratik kapitalizmin krizi, emperyalizm kurumlarının dayatmaları ve kaba saldırganlıkla katlanarak arttığı Ezilen Uluslar’dadır; Karayipler’deki (Venezuela, Kolombiya, Haiti vb.) durumda olduğu gibi, ABD emperyalizmi, devletlerin egemenliğiyle ilgili var olmuş tüm yasaları açıkça ihlal etmektedir. Pazarlar ve hammaddeler, “etki alanları”, sömürgeler ve yarı-sömürgeler üzerindeki kontrol için emperyalistler arasındaki mücadele, işte bu, emperyalistler arasındaki çelişkiyi oluşturur. Bu çelişki keskinleştiğinde, emperyalistler “kendi” sömürgelerine ve yarı-sömürgelerine daha sıkı hâkim olmak, rakiplerini dışlamak, süngülerle düzeni sağlamak ve uşaklarının tam sadakatini dayatmak zorundadır; bu durum aynı zamanda emperyalizm ile Ezilen Uluslar ve Halklar arasındaki çelişkiyi de keskinleştirir.
Mevcut dünya durumunda üç temel çelişki vardır: burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişki,emperyalistler arasındaki çelişki (emperyalistler arası çelişki) ve emperyalizm ile Ezilen Uluslar ve Halklar arasındaki çelişki. Başlıca çelişki, emperyalizm ile Ezilen Uluslar ve Halklar arasındaki çelişkidir. Bu çelişki belirleyici ve öncü rol oynamaktadır; bu, kesin bir şekilde kavranmalıdır ve ardından, Başkan Mao’nun dediği gibi, analiz etmemiz gereken tüm diğer sorunlar “kolayca çözülebilir”.
Ezilen Uluslar ve Halkların Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin giderek artan gelişimi, onun Uluslararası Proletarya Hareketi ile birleşme gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Başka bir deyişle, bu durum, emperyalizm ve gericiliğe karşı dünya çapındaki mücadelenin yalnızca Marksizm-Leninizm-Maoizm tarafından yönlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir; bu da revizyonizm ve oportünizme karşı kapsamlı bir mücadelenin şart olduğunu gerektirir. Bu, Komünist Partiler’in görevidir ve bu, onların mücadelede ön saflarda yer alarak, silahı kuşanıp Halk Savaşı’nı geliştirerek, devrim ile karşı-devrim arasındaki acımasız çatışmanın ortasında güçlü bir Anti-emperyalist Cephe inşa etmelerini gerektirir. Biz Maoistler çok iyi biliriz ki, Halk Ordusu olmayan bir halkın hiçbir şeyi yoktur. Ezilen Uluslar’daki silahlı proletarya öncüleri ve Halk Savaşlarına önderlik eden Komünist Partiler, bu durumda emperyalizme karşı mücadelenin gelişimi ve dünya proleter devriminin gelişimi ile gelecekteki zaferi için kritik bir rol oynamaktadır. Bu partiler, ezilen ve sömürülenlerin giderek büyüyen ordusunun öncü birliklerini oluştururlar; gökleri fırtınayla ele geçirenler, yolu gösterenlerdir. Marksizm-Leninizm-Maoizm rehberliğinde proleter hareketin ulusal kurtuluş hareketiyle birleşmesinin canlı örnekleridirler. Bu anlamda Maoistlerin önderlik ettiği Halk Savaşlarının önemi, ulusal etkilerinin çok ötesine geçmektedir; bunlar, tüm dünyada komünizmin zaferi için verilen mücadelede belirleyici öneme sahiptir.
Bunu yalnızca biz bilmiyoruz; düşman, birçok kendini “devrimci komünist” ilan edenlerden çok daha iyi biliyor. Buna uygun olarak, emperyalistler ve gericiler, özellikle hâlâ karşı-devrimin dünya jandarması rolünü üstlenen ABD emperyalizmi, Halk Savaşlarını kan ve ateşle bastırmak için büyük çabalar sarf etmektedir.
Revizyonizm ve oportünizm, sömürenlerin sefil hizmetkârları olarak, aynı zamanda kendi rollerini oynamakta; bu roller, karşı-devrim cephesindeki hiçbir silahın sahip olmadığı kadar tehlikeli bir silahtır. Bu iğrenç yaratıklar ve fikirler, anti-emperyalist ve devrimci hareketin saflarına sızmakta, her türlü kötü niyetli entrikayla Komünist Partiler’in liderliğini gasp etmeye çalışmakta ve CIA gibi siyasi polis teşkilatları ve suikast girişimleriyle her konuda işbirliği yapmaktan çekinmemektedirler. Bazı durumlarda geçici başarılar elde ederler; örneğin, Öcalan’ın ihaneti ve PKK’nin tasfiyeci politikalarıyla Kürt Ulusu’nun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı için olan arzularına karşı durmaları ya da Filistin’de Ulusal Direniş Cephesi’nin bir kesimini diğerine karşı koyarak anti-emperyalist hareketi bölmeyi başardıkları durumlar gibi.
Şu anda Hindistan’daki yoldaşlarımızın sürdürmekte olduğu destansı mücadeleyi, devrim ile karşı-devrim arasındaki genel tarihsel ve politik bağlamda değerlendirmek gerekir.
“Kagaar Operasyonu başarısız olacak, HKP (Maoist) galip gelecektir.”
“Kagaar Operasyonu”, ABD emperyalizmi tarafından geliştirilen sözde “Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisi” (DYSS) stratejisinin katı bir şekilde uygulanması olarak sürdürülmektedir. Özellikle, “Kagaar Operasyonu”nda ABD emperyalistlerinin Peru’daki Halk Savaşı’na karşı edindiği derslerin uygulandığı açıkça görülmektedir. Bu, uygulamada bir itiraf niteliğindedir; emperyalistler ve gericiler, Hindistan’daki Halk Savaşı’nı ne kadar tehlikeli gördüklerini ortaya koymaktadır. Düşmanın öfkeli ve kanlı kampanyası, devrimci hareketin gücünden duydukları korkunun bir ifadesidir. Merkezi hükümetin elindeki güçlü merkezileşme ve polis, gizli servisler ve ordunun komuta yapılarının birleştirilmesi, entelektüeller, ilerici kesimler ve hatta parlamento partilerinden gelen her türlü muhalefete yönelik tam bir saldırı ile birleştiğinde (Kongre Partisi bile “kentsel Naksalistler” ile işbirliği yapmakla suçlanıyor!), eski bürokratik-toprak ağası devletinin tüm gücünün devrimci harekete karşı yönlendirilebilmesini sağlamaktadır. Ordu doğrudan askeri harekâtı yönetmekte, hava bombardımanları kullanılmakta ve “Özel Kuvvetler” yarı-askeri ve polis güçlerinin ana yığınını yönetmektedir. Daha önce nispeten serbest hareket edebilen demokratik örgütlere karşı işkence, tecavüz ve insan kaçırma/“kaybettirme” ile yürütülen sert zulüm, Partinin yeniden iletişim zincirlerini susturmayı ve beyaz terörün hâkim olduğu bir sosyal iklim yaratmayı hedeflemektedir. “Güvenli köyler” sistemi (aslında Toplama Kampları) ve “İleri Operasyon Üsleri” kullanılması, “halı-kontrol güvenlik sistemi”nin merkezine yerleştirilen askeri üslerle birlikte uygulanmaktadır. “Sivil Eylem Programları” ve “dostane polislik” uygulamalarının kullanılması, yoksulluklarından yararlanarak kitleleri satın almaya çalışmak amacıyla mal dağıtımı yapılması. Psikolojik savaşın bir parçası olarak her uzak köye ulaşmayı hedefleyen dezenformasyon kampanyaları (örneğin CRPF’nin Bastar’da on binlerce radyo dağıtması). Toprak ağalarının tetikçilerini, hainleri ve zorla seferber edilen kitleleri karşı-devrimci milislere (örneğin “İl Rezerv Muhafızları”) katma politikası, yani kitlelerin kitlelerle savaşmasını sağlama. Hainler ve dönekler için kapsamlı programlar; “pişman olanlara” af ve ekonomik “tazminat” verilerek, onları “ana akıma katılmaya” teşvik etme uygulamaları. Merkezi bir medya denetimi uygulanmakta; Eski Devlet Güçleri’nin kayıpları gizlenirken, “başarıları” abartılmakta, dönek kadroların ve “kitle teslimiyetlerinin” görüntüleri yoğun şekilde haberleştirilmekte (çoğu zaman sahnelenmiş).
Bugün Hindistan’da yaşanan tüm bu gelişmeler, 1990’ların başında ABD emperyalizminin Peru’da uyguladıklarına çok benzemektedir. Hindistan’daki yoldaşların belirttiği gibi: “Hindistan’daki anti-gerilla programları, doğrudan emperyalist güçler, özellikle ABD emperyalistleri tarafından yönlendirilmektedir. Ulusal Karşı-Terörizm Merkezi’nin (NCTC) kuruluşunda ve devam eden Kagaar Operasyonu’nda ABD emperyalistlerinin rolü belirleyicidir.”
ABD emperyalistleri ve onların Hindistan’daki “uşakları”, uzun vadeli bir planı izlemektedir. Onlar rastgele hareket etmezler. HKP (Maoist)’i uzun süre boyunca incelemişlerdir ve bilmektedirler ki, Komünist Parti’ye ciddi darbeler yalnızca ona sızmayı başardıklarında ve/veya saflarında işbirlikçiler edindiklerinde vurulabilir. Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisinin bir parçası, isyancı güçleri bölmeye çalışmaktır ve bunun için gerici güçler, iç yaşamlarına aktif olarak müdahale etmeye çalışır. Özellikle önemli liderler suikasta uğrar veya gözaltına alınır ve bilinen sağcılar hayatta bırakılır. Genel Sekreter yoldaş Basavaraj, Halk Savaşı’nın zafere kadar sürdürülmesi uğruna canını feda etmiştir. Düşmanın saldırısına karşı son nefesine kadar gösterdiği kahramanca direnişi, teslim olmayı reddeden 20’den fazla önder kadro ile birlikte, Partiyi yönetme ve Halk Savaşı’na rehberlik etme görevini bilen bir komünistin güçlü bir örneğini teşkil etmektedir. Oysa “Sonu”, teslimiyeti vaaz etmeye devam etmektedir – siyasette tesadüf yoktur. Nasıl devrimciler düşman kampındaki çelişkilerden azami derecede yararlanmaya çalışıyorsa, gericiler de aynı şekilde hareket ederler.
Başkan Mao Zedung, iç çelişkilerin her zaman belirleyici olduğunu öğretir ve devrim ile karşı-devrim arasındaki mücadelenin en yüksek düzeyde keskinleştiği o anlarda, önemli zorluklar veya darbeler yaşandığında, teslimiyet eğiliminin ortaya çıktığını belirtir. Başlangıçta bu, fikirler ve kavramlar olarak ortaya çıkar ve kısa sürede revizyonist bir çizgiye, ihanet ve gericilikle iş birliğine dönüşebilir. HKP (Maoist) – Merkez Komitesi, Parti ve devrimi ihanete uğratan Sonu kliğini kınamakta ve reddetmektedir. Hain Sonu, uzlaşma, teslimiyet, tek yanlı düşünme ve ölüm korkusu eğiliminin temsilcisi olarak Parti ve Marksizm-Leninizm-Maoizm’in ilkeleriyle çelişmiştir. Eski, yıpranmış argümanlara başvurarak, HKP (Maoist)’i aşırı-solcu olmakla, “legal mücadeleyi reddetmekle”, devrimci savaşın her şeye kadirliği ilkesine, uzun soluklu Halk Savaşı’na ve nihayetinde HKP (Maoist)’in askeri çizgisine karşı olmakla suçlamaktadır. HKP (Maoist)’in de belirttiği gibi, Sonu’nun revizyonizminin siyasi temelinde, Hindistan toplumunun yarı-feodal karakterinin inkârı, başlıca çelişkinin proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkiye dönüştüğü iddiası, Yeni Demokratik Devrim ve Halk Savaşı’nın tasfiyesi yatmaktadır.
Sonu ve klikleri, iki çizgi mücadelesine, Parti’nin demokratik merkeziyetçiliğine karşı çıkarak, Partiyi bölmeyi amaçlayan bir komplonun öncülüğünü yaptılar. Bu tür Parti ilkelerine aykırı tutum ve argümanların, aslında Partiyi tasfiye etmeye, Halk Savaşı’ndan teslim olmaya ve kısa sürede karşı-devrim saflarına katılmaya, Partinin değerli silahlarını karşı-devrime teslim etmeye yönelik bir bahane olduğu apaçık ortaya çıkmıştır.
Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Merkez Komitesi, şunları belirtmektedir
“Sonu ve Satish’in onlarca yıl besledikleri uzlaşmacı eğilimler, zamanla uzlaşmaya dönüşmüştür; Kagaar Operasyonu ile bu uzlaşmacı oportünizm ihanet ve karşı-devrimci eyleme dönüşmüştür. Bu gelişmeyi zamanında doğru bir şekilde değerlendiremedik. Bu hatanın sonucunda, her ikisi de liderlik konumlarını kullanarak devrimci harekete ciddi zararlar verdiler. Devrimci kampı bilgilendiriyoruz: bu hatayı gözden geçirecek ve gerekli dersleri çıkaracağız. (…)
“Sonu ve Satish bugün teslim olsalar ve bir başkası yarın teslim olsa bile, halka söz veriyoruz ki Partimiz asla düşmana teslim olmayacaktır. Sınıflar var oldukça, sınıf mücadelesi – en yüksek biçimiyle, Halk Savaşları – devam edecektir; bu tarihsel bir kuraldır. Teslimiyetler bu kuralı değiştiremez. Bu nedenle, geçici aksaklıklarda bile, devrimci hareketin ilerlemesi mücadelesinde büyük güven ve cesaretle ilerleyeceğiz. Nihai zafer halka ait olacaktır.”
Tarihsel deneyim, düşmanın Partiyi bölmeye çalışmak için revizyonist, oportünist ve hain unsurlara başvurduğunu öğretir. Bu, Düşük Yoğunluklu Çatışma stratejisinin temel bir unsurudur: Düşman, devrimci güçlerde kuşku uyandırmak için elinden geleni yapar, çünkü kuşku duyan kaybeder ve inisiyatifi yitirir. İnisiyatif olmadan Halk Ordusu aktif savunma uygulayamaz, nispeten pasif hale gelir ve yok edilebilir.
Gerilla ordusunu yenmenin iki yolu vardır: onu Halktan ayırmak veya liderliğini tasfiye ederek başsız bırakmak; özünde bu şudur: karşı-devrimci güçler, Halk Savaşı’na geçici bir yenilgi yaşatmak için Komünist Parti’nin liderliğini yok etmek zorundadır, çünkü Parti’nin doğru Marksist-Leninist-Maoist önderliği, Devrimci Ordu ile Halk arasındaki birliği garanti eder.
Dünya çapındaki komünistler, düşmanın tüm bu saldırılarını kararlılıkla boşa çıkarmalı ve Parti Kongresi tarafından seçilen Merkez Komitesi’nin önderliği ve Parti Çizgisini uygulayan Hindistan Komünist Partisi (Maoist) ile saflarını sıkılaştırmalıdır. Parti’nin temel belgelerine ve disiplinine tabi olmayan hiçbir kişi, Partinin üyesi olduğunu iddia etme hakkına sahip değildir. Bir Komünist Parti böyle işler; bu bir prensip meselesidir ve Marksizm-Leninizm-Maoizm hakkında en temel bilgiye sahip olan herkes bunu bilmek zorundadır.
Hindistan Komünist Partisi (Maoist) temel çizgisi, Hindistan Devrimi için izlenecek yol, ülke genelinde iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen Uzun Süreli Halk Savaşı ve bunun sonucunda Yeni Demokratik Devrimi tamamlayıp ardından Sosyalist Devrime ilerleyerek Komünizme doğru yürümek – Parti Kongresi ve Temel Belgelerde belirlenmiş olduğu şekilde – herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde doğrudur. Bu, tek Marksist-Leninist-Maoist çizgidir ve diğer tüm çizgiler revizyonist ihanettir. Yoldaşlar mevcut dönemin deneyimlerini özetledikten sonra Parti Merkez Komitesi ne karar verirse versin, taktik ve uygulama konularında ne tür ayarlamalar yaparsa yapsın, bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez.
Her geçici gerileme, bir Üs Alanı’nın kaybedilmesi, Devrimci Halk Komitelerinin var olduğu bazı bölgelerde eski devletin iktidarının yeniden tesis edilmesi, Maoistler için şaşırtıcı değildir. Üs Alanları özünde akışkandır; bu, Halk Savaşı’nın gelişim biçiminin bir ifadesidir; devrim ve karşı-devrim gibi iki rakip tarafın birbirini kuşatıp yok etmeye çalıştığı bir süreçten geçerek devrimin nihai zaferine ulaşılır. Çin’deki Halk Savaşı bu şekilde gelişmiş ve bugüne kadar yürütülen tüm Halk Savaşları da aynı şekilde gelişmiştir. Partinin mutlak liderliği altında, Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu (PLGA) Kitleleri seferber edecek, politikleştirecek, örgütleyecek ve silahlandıracak, Yeni İktidar tekrar filizlenecek, kaybedilen alanlar geri kazanılacak ve yeni alanlar fethedilecektir.
Enternasyonal Komünist Birlik, Marksizm-Leninizm-Maoizm bayrağı, Halk Savaşı bayrağı altında, Hindistan Komünist Partisi (Maoist), Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu ve kırsalda ve şehirlerdeki Devrimci Cephe’nin kitleleriyle omuz omuza durmakta; karışıklık, kötümserlik ve teslimiyet yayma girişimlerini reddetmekte ve kınamaktadır. Hindistan’daki yoldaşlarımızın, Merkez Komite önderliğinde, Halk Savaşı’nı daha da geliştirerek Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisini yeneceklerine tamamen inandığımızı ifade ediyoruz. Örgütlü kitlelerin gücünü hiçbir şey yenemez ve Hindistan devriminin proleter öncüleri, görkemli Hindistan Komünist Partisi (Maoist) önderliğinde, Hindistan Halkı Halk Savaşı ile Emperyalizmi, Bürokratik Kapitalizmi ve Yarı-Feodalizmi temizlemeye devam edecek; Yeni Demokratik Devrim’i zaferle sonuçlandıracak, tüm ülkede iktidarı ele geçirecek ve sosyalizmi inşa ederek Kültür Devrimleri aracılığıyla komünizm yolunda insanlıkla birlikte ilerleyecektir. Bu, tarihin yasalarının gerçekleşmesidir; maddenin hareket yasasının bir ifadesidir – hainler istediklerini söyleyebilirler – bu bir gerçektir.
Revizyonizm, Uluslararası Komünist Hareket’in en büyük tehlikesidir.
Sapkın Sonu ve çevresinin revizyonist tutumları ve ihaneti yalnızca Hindistan’a özgü bir olgu değildir; bunlar aynı zamanda Uluslararası Komünist Hareket’te var olan revizyonist pozisyonların bir ifadesidir; burada Sapkın Sonu’yu açıkça veya gizlice savunan kişiler de bulunmaktadır. İşte bu nedenle, yaşanan olaylardan ders çıkarmalı ve Sonu’nun ihanetçi çevresiyle olan gelişmeleri Uluslararası Komünist Hareket için önemli bir uyarı olarak kabul etmeli; revizyonizme ve her türlü oportünizme, özellikle de teslimiyetçi ve ihanetçi eğilimlere karşı mücadelenin yükseltilmesi çağrısı olarak değerlendirmeliyiz. HKP (Maoist) ile safları sıklaştırmak, Uluslararası Komünist Harekette’ki Sonu taraftarlarıyla mücadele etmek ve onun görüşleriyle örtüşen tüm revizyonist ve oportünist pozisyonları ortadan kaldırmak demektir.
Ezilen Ülkelerin yarı-sömürge ve yarı-feodal bir karaktere sahip olduğunu ve bürokratik kapitalizm içinde evrildiğini reddeden, ister Troçkistlerin “bağımlı kapitalist ülkeler” sloganlarını yeniden öne sürsün, ister Kautskyci “yeni emperyalist ülkeler” teorisini savunsun; bu kişiler, her zaman emperyalist efendileri tarafından “yeni ekonomik veriler”le kışkırtılan kavga köpekleri gibi davranır. Kitleler arasında sağlam kökleri olmayan küçük-burjuva “entelektüel”ler için sömürü ilişkilerini ve emperyalizmin ekonomik ilişkilerini gizleyen bu kişiler, gerçekte burjuvazinin ajanlarıdır. Dünya proleter devriminin ana gücü, mevcut gelişim aşamasında, proletarya tarafından Komünist Partiler aracılığıyla yürütülen Yeni Demokratik Devrimdir; ve tam da bu noktada revizyonizm, her zamanki gibi “yeni koşullar”ı öne sürerek ve “aşırı solculuk” suçlamaları yaparak bizim gözümüzü bu gerçekten uzaklaştırmak ister.
Günümüz dünyasında, tarihsel bir hızlanma döneminde yaşıyoruz; dünya çapındaki komünistler, kendilerini olayların ön saflarına koymak ve devrimin öznel güçlerini geliştirmek için büyük mücadelelere katılmaya çağrılmaktadırlar. Başkan Mao bize, korkunun devrime aykırı olduğunu öğretti ve ancak korkmayanlar, bin parçaya bölünmekten korkmayanlar imparatoru devirebilir. Sonu ise ölüm korkusu ve tek yanlı analizleriyle, devrime karşı teslimiyetçi ruhu temsil etmektedir. Bu nedenle, Uluslararası Komünist Hareketin tamamını, HKP (Maoist)’in bir kez daha bize gösterdiği derslerden öğrenmeye çağırıyoruz: Revizyonizm, Uluslararası Komünist Hareketin başlıca tehlikesidir ve biz, kendi saflarımızda bununla mücadele etmek için iki çizgi mücadelesini güçlendirmeli ve tamamen, özverili bir biçimde kendini devrime adamanın gerekliliğini teşvik etmeliyiz.
Artık, HKP (Maoist) ile safları her zamankinden daha sıkı birleştirmenin zamanı gelmiştir.
Hindistan’daki Halk Savaşı’na yönelik uluslararası devrimci ve anti-emperyalist hareketin desteğini güçlendirmek ve yeni boyutlara taşımak gerekmektedir. “Kagaar Operasyonu”nu yenilgiye uğratmak için dayanışma içinde olmalıyız. Son yirmi yıldır HKP (Maoist) tüm dünyadaki komünistler ve devrimciler için en güçlü ilham kaynağı olmuştur. Aslında, birçok ülkede anti-emperyalist ve devrimci hareketi yeniden inşa etme mücadelesinde belirleyici bir rol oynayan ve Komünist Partilerin yeniden yapılandırılması mücadelesine değerli katkılar sağlayan yeni nesil proleter devrimcilerin çoğu, HKP (Maoist) liderliğindeki Halk Savaşı yoluyla gerçekliğin devrimci dönüşümünün yarattığı etkiyle Maoist öncü tarafından kazanılmıştır. Bu süreç, Başkan Mao’nun Ekim Devrimi’nin top atışlarının Marksizm-Leninizmi Çin’e getirdiğini söylediği sürece benzer bir süreçtir. Sadece bu gerçek bile, Hindistan’da gelişmekte olan yeni demokratik devrimin dünya devrimi açısından önemini kanıtlamak için yeterli olur. Ancak elbette, dünyanın en kalabalık ülkesindeki devrimin gelişiminin önemi bundan çok daha büyüktür. Kitlelerin ağırlığı, emperyalizmi yenmek için savaşın nihai sonucunu belirler; bu nedenle Hindistan’daki ilerlememiz veya gerilememiz, tüm dünyada devrim ve karşı-devrim arasındaki güç dengesi açısından belirleyicidir. Proleter enternasyonalistler olarak, Hindistan’daki yoldaşlarımızın yanında sarsılmaz bir şekilde durmak gibi ağır bir görevimiz vardır; bunu yaparken, tehlikede olanın dünya devriminin gelişim hızı olduğu konusunda kararlı bir inançla hareket etmeliyiz.
Hindistan’daki Halk Savaşı’nı desteklemek için uluslararası kampanyayı geliştirme çabalarımızı iki katına çıkarmalıyız. Emperyalizmin, Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisinin bir parçası olarak ve işbirlikçi hainlerin yardımıyla Hindistan’daki gericilerin, kafa karışıklığı ve karamsarlık yayma planının başarıya ulaşmasına asla izin vermemeliyiz. Düşmanın psikolojik savaşını açığa çıkarmalıyız; kendi güçlerimizin ve genel olarak kitlelerin bilincini Marksizm-Leninizm-Maoizm’in gerçeğiyle yükselterek ideolojik ve politik karşı taarruzumuzu geliştirmeliyiz. Hindistan’daki yoldaşlarımıza yapılan her saldırıya karşı savaşmak için her cephede mücadeleye atılmalıyız. Emperyalistlere saldırmalı ve planlarını sabote etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. ‘Kagaar Operasyonu” – ve genel olarak Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisini– yenilgiye uğratmak için birleştirilebilecek herkesi birleştirmeli ve Hindistan’daki Yeni Demokratik Devrim’in tek yolu olan Halk Savaşı yoluyla zaferini sağlamalıyız.
Komünist partileri ve devrimci örgütleri, dünyanın anti-emperyalistlerini ve gericiliğe karşı duran herkesi, halk savaşlarını merkezine alan, kitlelerin artan anti-emperyalist duygularını ve protestolarını tek bir güçlü savaşçı hareket akımına dönüştürmek için mücadele ederek, anti-emperyalist cephenin inşasında hızla ilerlemeye çağırıyoruz. Bu süreçte artık bir sıçrama yapmak zorundayız; bugüne kadar yaptıklarımız yeterli değildir. Her ülkedeki Marksist-Leninist-Maoistler, faaliyetlerini bu doğrultuda yürütmek için gerekli tüm çabayı ve düzenlemeleri yapmak zorundadır. Biz, Enternasyonal Komünist Birlik olarak, rolümüzü her zamankinden daha fazla kararlılık ve azimle yerine getireceğiz.
Yoldaşlar,
Tüm komünist partileri ve örgütleri bu çağrıya katılmaya, HKP (Maoist) ve Hindistan’daki Halk Savaşı’nı savunmak amacıyla Uluslararası Komünist Hareket’in birleşik kampanyasını güçlendirmek için bağlılıklarını ve imzalarını göstermeye davet ediyoruz.
- Yaşasın Hindistan Komünist Partisi (Maoist)!
- Ölümsüzleşen Kahramanları Onurlandırmak İçin Onların Halk Savaşı Yolunu İzleyin!
- “Kagaar Operasyonu”na Ölüm!
- Yaşasın Hindistan’daki Halk Savaşı!
- Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!
Enternasyonal Komünist Birlik
Ekim 2025






